|
| Türk Mitolojisi || Genel || | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Admin ***Admin***
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 30 Nerden : _GeBzE_ Lakap : SERkAN11 GÖNDERİM : Kayıt tarihi : 16/05/08
| Konu: Türk Mitolojisi || Genel || Paz Mayıs 18, 2008 10:52 am | |
| 1. TÜrk Mitolojisi’ne GÖre GÜnes, Ay Ve Yildizlar 1. GÜNES Türk mitolojisinde günes, önceleri daha büyük bir öneme sahipti. M.S. 763 de Uygurlar "Mani" mezhebini kabul edince, yavas yavas "Ay"da büyük bir önem kazanmaga baslamisti. Bununla beraber Büyük Hun Devleti zamaninda hem günese, hem de aya, ayri ayri saygi gösterildikten sonra, kurbanlar kesildigini de biliyoruz. "Türklerde günes dogunun, ay da batinin sembolü idiler". Tabiî olarak zaman zaman, bütün bu düsünce düzenleri degise durmuslardi. Meselâ, Teleüt Türklerine ait bir efsane de, "Ay kuzeyin ve günes de, güneyin sembolü idiler". Bu yönleme, gögün en üst katinda duran "Gök kartali"nin durusuna göre yapilmisti. Söylendigine göre, "Bu kartalin sol kanadi ayi, sag kanadi da günesi örtüyordu". Bu duruma göre kartalin basinin doguya bakmasi gerekiyordu. Bu durus da, Türk mitolojisine uygun bir yönleme idi. Yine ayni efsaneye göre ay, karanliklar ve geceler diyari olan kuzeyin; günes de aydinligin hüküm sürdügü ve gündüzler diyari olan güneyin sembolü idiler. Fakat eski Türklerde, "Günes dogunun sembolü idi". Onlara göre günesin dogdugu yön, çok önemli idi. Esasen yönlerin söylenisinde kullanilan deyimler de hep günesle ilgili idiler. Meselâ "Gün batisi" "Gün dogusu" gibi. Göktürkler, yönlerini tayin ederlerken, yüzlerini doguya, yani günesin dogdugu yöne dönerlerdi. Bunun için de doguya "Ilgerü", yani "Ileri" demislerdi. Oguz Destani'nda da, sabaha, tan agirmasina ve gün çikmasina büyük bir önem verilmisti. "Bütün hayat, o gün ve günesle basliyordu. Günes battiktan sonra ise, her sey duruyordu". Böyle bir anlayis, atli Türkler ve savas düzeninde yasayan kavimler için, normal görülmelidir. Altay bölgesinde yasayan Türk Samanlarinin kapilari da, daima doguya açiliyordu. Halbuki normal olarak Türk halklari, günes görebilmeleri için, kapilarini güneye açarlardi. Görülüyor ki, dinî ve manevî bir görevi olan Saman, bu umumî kaideyi bozuyor ve eski din düzenine uyuyordu. Gerek Yakut Türklerinde ve gerekse Altay yaratilis destanlarinda, "Cennet ile hayat agaci da dogu bölgelerinde bulunuyorlardi". Türklerde genel olarak, "Günes-Ana" ve "Ay-Baba" deyimleri kullaniliyordu. Bu sebeple bütün masal ve efsanelerde, günesin disi ve ayin de erkek olarak rol oynadigini görüyoruz. Ön Asya kültürlerinde de, günes disi ve ay da erkekti. Tabiî olarak karsilikli tesirlerin ne zaman meydana geldigini kestirmek çok güçtür. Misir'daki Türklerin mensei ile ilgili olarak anlatilan efsanede de, "Günes, Saratan burcuna girdigi bir sirada, suyu ve topragi isitmaga basliyor. Bu sular ile balçiklar bir magarada toplaniyorlar ve magara da, onlara bir ana rahmi vazifesi görüyor. Bu balçiklardan meydana gelen Türklerin ilk atasi da, Ay-Ata adini aliyor". Burada da günes, yine anne rolünü oynar gibidir. Fakat baba ortada yoktur. Yakut Türkleri, ay ile günesi iki ayrilmaz kardes gibi kabul ediyorlardi. Onlara göre "Günes Tanrisi" (Kün-Toyon) daha önemli idi. Yakut efsanelerinde, "Ay ile günesin aralarinda kavga ettiklerini de görüyoruz. Büyük kahramanlar ve iyi insanlar, genel olarak ay ile günesin himayesinde idiler. Kötü ruhlar ise onlarla, süresiz olarak savas halinde idiler. Bu kötü ruhlarin bazan, günesi kovalayip yakaladiklari da oluyordu. Günes tutulmasi olayi, böyle kötü ruhlarin günesi maglûp edip de, ele geçirdikleri zaman meydana geliyordu. Yakutlar, ay ve günes bayramini da ilkbaharda yaparlardi". Altay Türklerine göre, "Büyük Tanri Ülgen, ay ile günese dokunan bir dagda otururdu. (Bazi hikayelere göre ise) Tanri Ülgen, ay ile günesin daha da ötelerinde idi. onun tahti, çok uzaklardaki yildizlar üzerinde kurulmustu. Esasen, ay ve günesi yaratan da, yine Tanri Ülgen idi. (Altay Türklerine göre), günesin kirintilarindan meydana gelmis ve insanlara daima iyilik getiren, bir Tanri da vardi. Bu Tanrinin adi, "Suyla" idi. Bu Tanri insanlari daima korur ve onlarin, gök altinda rahat ve huzur içinde yasamalarini saglardi. "Günesin olusu" ile ilgili efsaneler: Asagida özet olarak verecegimiz bir Altay efsanesi, yine Altay Türklerinin "Türeyis" efsaneleri ile yakindan ilgilidir. Altay türeyis efsanelerinde de, önceleri sonsuz bir denizden baska bir sey yoktu. Asagidaki efsaneye göre ise, ay ile günes bir ayna (Toli) dan baska bir sey degil idiler. Cengiz Han'in en küçük oglunun adi da "Toluy", yani "Ayna" idi. Bu inanisa göre, "Ay ile günesin kendi kendilerine, sahip olduklari bir güç veya kudretleri yoktu. Bunlar, yalnizca Tanri'nin verdigi isik ve sicakligi yansitmaktan baska, bir is yapmiyorlardi. Nihayet bir maden parçasi olan aynadan baska bir sey degil idiler. Bu sebeple, Samanlarin ayna ile fala bakmalarini, bu inanislarla ilgili görenler olmustur. Samanlara göre, dünyada ne olmus ve ne olacaksa, her sey ve her olay, bu aynaya vururdu. Tabiî olarak Saman'in elindeki ayna da, ay ile günesin bir sembolü idi. saman, elindeki bu günese bakarak falini açar ve gelecek hakkinda fikirlerini söylerdi. Bati Sibirya kavimlerinden Ostyak'lar ise, ellerine bir ayna bile almaga lüzum görmeden günese ve üzerindeki lekelere bakarak fallarini açarlardi. Samanlar elbiselerinin üzerinde, ay ile günesin resimleri bulunan madenî plâkalar da tasirlardi. Bunlar da hep, fal açma ve sihir yapmaga yarayan, ayni zamanda ayna yerine de geçen aletlerdi. Artik bu esyalarin nevileri, Saman'in zenginligine ve büyüklügüne göre degisirdi. Yanlarinda yerli aynalar tasiyan Samanlar oldugu gibi; Çin'den getirilmis ve üzerinde, gökteki "On iki burcun" resimleri bulunan ithal mallarina sahip olan Samanlar da vardi. Günesin olusu ile ilgili Altay efsanesi söyledir: "Ne ay, ne günes varmis, insanlar uçarlarmis, "Uçanlar isi verir, isiklar saçarlarmis. "Nasil olmussa bir gün, bir insan hastalanmis, "Tanri bir sey göndermis gögün içinde yanmis. "Aynaya benzer seyler, büyümüs büyümüsler, "Onlarin isiklari, gökleri bürümüsler. "Bunlar göklerde yanan, ayla günes olmuslar, "Yeryüzünde yasayan, insana es olmuslar". Altay Türklerinin yukaridaki efsanelerini, Kalmuk'lar biraz daha degistirerek, söyle anlatirlar: "Insanoglu yasarmis, Tanri'nin göklerinde, "Ne suç ne günah varmis insanin köklerinde. "Ihtiyaç duymazlarmis, ne ay, ne de günese, "Tanriyla yasarlarmis yokmus gerek bir ese. "Tanri onlara kizmis, insana sekil vermis, "Dünyaya gidin demis yeryüzüne göndermis. "Ne isi, ne de sicak, insan saçamaz olmus, "Tanriya günes için, insanoglu yalvarmis, "Tanri günesle aya, buyurmus hep parlamis". Türk mitolojisine göre, "Gökte bir günes ve bir tane de ay vardi". Kuzey-Dogu Asya ve Mogol'larina gidildikçe, onlarin mitolojisinde, günesin sayilari daha da çogalir. Bu, daha ziyade Budizm'in ve Güney Asya kültürlerinin tesiri ile meydana gelmis bir inanç olmalidir. Meselâ, Çin mitolojisine göre 10 ve Hint mitolojisine göre 7 günes vardi. Asya'nin kuzey-dogu uçlarinda yasayan iptidaî kavimler, önceleri genel olarak "Üç günes" in var olduguna inanirlardi. Bu bölgede yasayan Gold'lara ait bir efsaneyi burada vermeden geçemeyecegiz: Yer ile gök imisler, ta ezelden akraba, Ayla günes demisler: "Ah bunlar da ne kaba!" Hücum edip almislar, ayla günesi gökten, Yerde zindan yapmislar hapse koymuslar kökten. Zalimmis yer nedense, onlari hep ezermis, Iyi kalpli gök ise, kendini hep üzermis. Gök hemen kirpi olmus, göklerden yere inmis, Yerle bahse tutusmus, bahiste yeri yenmis. Demis: "Bana bir at ver ayna gibi çok parlak, "Yer aramis denemis, mizrak at bulamamis, Günesle ayi vermis, daha çok tutamamis. Günesin "sicaklik" ve ayin da "sogukluk" sembolü olmasi: Altay Türklerinde genel olarak günes sicagin ve ay da sogugun sembolü olarak görülür. Insanlarin, gündüzleri sicaktan yanarken; geceleri de soguktan üsümeleri, bu inanisin dogmasina yol açan en önemli sebeplerinden biri olsa gerekti. Asagiya özetini çikardigimiz efsane, Altay daglarinin kuzeyinde yasayan Teleüt Türkleri tarafindan anlatilmistir: Yeryüzünde yasarmis büyük güçlü bir hakan, Güzel bir kizi varmis, bayilir mi her bakan. Hakan demis: "Kizima, lâyiktir ayla günes, "Insanoglu neyime, nasil olsun ona es!" Almis kizini koymus, küçük bir çöpten eve, Ayla günesi tutmus, indirmis gökten yere, Ayin sabri kesilmis, az bakmis pencereden, Yemekler buz kesilmis, firlamis tencereden. Han'in sözüne kanan, günes kapidan bakmis, Gökyüzüne uzanan, alevler evi yakmis. Hakan demis: "Günes ay, insanlarin neyine" "Kendini bir insan say dön kizim sen evine!" | |
| | | Admin ***Admin***
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 30 Nerden : _GeBzE_ Lakap : SERkAN11 GÖNDERİM : Kayıt tarihi : 16/05/08
| Konu: Geri: Türk Mitolojisi || Genel || Paz Mayıs 18, 2008 10:52 am | |
| 2. AY "Ay'i kurtlar yakalar, iyice bir yolarmis, "Ay, eve gidip yatar, yarasi kan dolarmis!..." Türk - Altay Efsanesinden Ay - Dede ile Öksüz kiz efsanesi: Insanoglu parlak gecelerde aya bakmis ve aydaki lekeler üzerinde uzun uzun düsünmüstü. Bu lekeler üzerinde hayal kuran insanlar, ayrica onlar için siirler yazmis ve efsaneler de düzmüslerdi. Bugün Avrupa'daki masallar bile, ayda bir sirigin ucuna iki tane kova takmis bir kizin, yürüyüp durdugunu anlatir dururlar. Orta Asya'daki efsaneler de, ay da sirikla su tasiyan iki kovali bir kizin yürüdügünden söz açarlar. Bu inanisin Avrupa'dan mi, Orta Asya ve Sibirya ya; yoksa Sibirya'dan mi, Avrupa'ya gittigini, simdiden kestirmek çok güçtür. Yalniz bir gerçek varsa, o da Sibirya'nin buzlu ve karanlik Tundralarindan, doguda Bering bogazina ve hatta Amerika kitasinin kuzeyindeki Alaska yerlilerine kadar, bu inanisin yayilmis oldugudur. Ne olursa olsun, bu içli ve güzel masalin, Kuzey Sibirya'daki Yakut Türklerinde söylenen iki degisik anlatilisini, burada özetlemeden geçemeyecegiz. Annesiz bir kiz varmis, su tasirmis sirikla, Geceleri aglarmis, soguktan hiçkirikla: "Ey güzel ay, ey kutsal, ne olursun beni al! "Buraya gel suya dal, es yap beni göge Sal!" Dermis kiz haykirirmis, hep aya yalvarirmis, Imdada çagirirmis, sesi göge varirmis. Çok soguk bir geceymis kiz yine suya gitmis, Ay da gece gökteymis, kiz için yere inmis. Ay hemen kizi almis, ta evine götürmüs, Ay her dolun oldukça bu kiz ay da görünmüs. Yakut Türklerinde anlatilan diger degisik masalda, ayrica bir de "Üvey anne" motifi ilâve edilmistir. Birinci masalda günes yokken; burada ayin rakibi olarak ortaya çikmaktadir: Annesiz bir kiz varmis, sirikla su tasirmis, Üvey anne yüzünden, kiz sabrini tasirmis. Kadin alayla dermis, kiz biraz geç kalinca: "Büyük adam olursun, ay gün seni alinca!" Kiz gece suya gitmis, dua etmis gönlünce, Ay hemen yere inmis, kizi yerde görünce. Kiz saklanmis korkuyla, bir fundanin dibine, Almis kizi fundayla, Ay götürmüs evine. Ay - Dede ile Yedi basli devin savasi: Eski Türk inanislarina göre ay ile günes, insanlara daima iyilik getiren ve onlari koruyan iki kutsal kudretti. Ay ile günes insanoglunu her zaman göz altinda bulundurur ve onlari kötü yola sapmadan korurlardi. Asagidaki, Altay Türklerinin anlattiklari masal da, bunun bir örnegidir: Çok çok eski çaglarmis büyükçe bir dev varmis, Nice çok canlar almis, insanoglu az kalmis. Insanlar toplanmislar, ta Tanriya varmislar, Kurtar bizi diyerek, Tanriya yalvarmislar. Bu çok güç vazifeyi, Tanri günese vermis, "Yakarim ben dünyayi, ay yapsin isi dermis". Ay dünyaya inerken, hava da çok sogukmus, Dev bögürtlen yer iken, agaçla göge uçmus. Ay gökte dolun iken dev ayda görünürmüs, Bögürtlenini yerken, keçeye bürünürmüs. Bu efsanede de görülüyor ki, günes sicak, ay ise soguktur. Ay her girdigi yeri sogutur ve hatta sogugu ile, günesin bile yenemedigi yenemedigi kötü ruhlari yenebilirdi. Fakat ayin bu sogugu insanlara zararli degildi. Insanlar ona karsi kendilerini koruyabilirlerdi. Bundan önceki efsaneler de ay, öksüz kizi götürürken agaci da beraber almisti. Burada da agaç, devle beraber götürülmüstür. Soguk bölge Türkleri tarafindan anlatilan bu masallarda, aya ve soguga fazla önem verilmistir. Hatta günesin sicakligi bile küçüksenmistir. Bu sebeple de günes, aydan daha az güçlü olarak gösterilmistir. Günesin, isiklarini ve sicakligini esirgedigi bu bölge halklarinin böyle düsünmelerinde, elbette ki haklari vardir. Ay-Dede'yi yiyen kurtlar: Ay bazan, tepsi gibi büyük ve parlak olur; bazan da küçülür ve donuklasir. Elbette ki insanlar, bunun sebebi nedir diye, akillarini yormus ve düsünmüslerdi. Ay niçin küçülür ve niçin büyürdü? Herhalde ay, her küçüldükçe onu bir sey yemekte ve bitirmekte idi. Bunu yiyebilecek sey de, kutsal kurtlardan baska bir sey olamazdi: Ay her dolunlastikça kurtlar ayilar yermis, Ay azicik kaldikça, kurt ayilar gidermis. Ay gider bir ay yatar, yarasini sararmis, Iyilestikçe çikar, yine gökte parlarmis. Ayi, kurtlar yakalar, iyice bir yolarmis, Ayi yine gidip yatar, yarasi kan dolarmis. Bu inanis, Orta Asya ve Sibirya'da çok yayilmistir. Fakat her kavim, bu ayin yenis ve parçalanisini, kendi kutsal hayvanlarina yaptiriyordu. Meselâ Mogollarla, Kuzey-Dogu Sibirya'daki Gilyak'lar Gökteki ayi, kendi köpeklerine; kuzey kutbuna yakin oturan halklar ise, ayilara yedirtiyorlardi. Ama Türk halklarina göre köpek, kötü ve adî bir hayvandi. Kurtlarin yaninda da çok güçsüz kaliyordu. Bu sebeple Yakut Türkleri, diger komsularindan ayrilarak ayi, kurtlara kovalatip ve sonra da onlara yedirtiyorlardi. Altay Türklerinde de ayni efsaneyi görüyoruz. Yalniz burada, Kurtlarin yerine "Yedi basli dev" yani "Yelbegen" geçmistir. Bu Altay masali, ana motifler bakimindan, "Sirikla iki kova su tasiyan öksüz kiz" efsanesine de benzer. Öksüz kiz efsanesindeki agaç veya funda da ayda görülmektedir. Ancak Altaylarda, kizin yerine, dev geçmistir: Yedi basli Yelbegen, adli büyük dev varmis, Öç alir ay günesten, onlari yer yutarmis. Büyük Tanri Bay-Ülgen, aya bakar sararmis, Ayi bitirip yiyen, bu deve ok atarmis. Dev bazan yildizlari, kovalar götürürmüs, Sonra da parçalarmis, agzindan tükürürmüs. Yildizlar bu azgindan, kaçarmis hep göklere, Dev onlari agzindan, saçarmis hep göklere. Yine Altay Türklerine göre, "Ayin tutulmasi" olayi da, yine bu "Yedi basli dev" yüzünden meydana gelirdi. Bunun için Altay Türkleri ay tutuldugu zaman söyle derlerdi: "Yine Yelbegen, (Yani yedi basli dev) ayi yedi". | |
| | | Admin ***Admin***
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 30 Nerden : _GeBzE_ Lakap : SERkAN11 GÖNDERİM : Kayıt tarihi : 16/05/08
| Konu: Geri: Türk Mitolojisi || Genel || Paz Mayıs 18, 2008 10:53 am | |
| 3. AYDAN TÜREYEN TÜRK SOYLARI Uygurca Oguz-nâme'de Oguz-Han'in babasinin adinin, "Ay-Han" oldugu söylenir. Maalesef, bu Oguznâme'nin bas kismi kaybolmustur. Bu sebeple, bu "Ay-Han"in kim oldugunu anlayamiyoruz. Bilindigi üzere, Oguz Han'in ikinci oglunun adi da, Ay-Han" idi. Burada "Ay-Han" yalnizca bir ünvandir. Yoksa bazilarinin dedikleri gibi, Ay-Han, "Ay'in Han"i, Kün-Han'da "Günes'in Han'i degillerdi. Elbette ki Ay-Han, Türk mitolojisinde Ay’i temsil eden sembolik bir ad idi. Türklere göre ay, erkek idi. "Ay-Ata" deyim ve adlari, buradan geliyordu. Türk-Mogol efsanelerinde "Ay'i, çocuk dogurtan bir baba olarak" da görüyoruz. Meselâ Çingiz-Han'in atalarindan Alan-Ko'a, ay isigindan gebe kalmisti. Bazi kaynaklar da, Ay'in bizzat çadirdan içeri girerek kadini gebe biraktiklarini söylerler. "Türklerdeki Gök-Kurt (Kökböri) ise, gökteki Tanri'nin, yerde sekillenmis bir sembolü idi. bunun için de Gögün rengini almisti". Aydan gebe kalan kadinlara ay, sarisin bir adam seklinde gelmis ve köpek seklinde gitmisti. Çin'de "Altin" ve "Sari renk", imparatorun bir sembolü idi. Bu sebeple Mogol efsanelerinde, Çin tesirleri aranirsa, ihtiyatsizlik olmayacagi kanaatindeyiz. | |
| | | Admin ***Admin***
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 30 Nerden : _GeBzE_ Lakap : SERkAN11 GÖNDERİM : Kayıt tarihi : 16/05/08
| Konu: Geri: Türk Mitolojisi || Genel || Paz Mayıs 18, 2008 10:53 am | |
| 4. YILDIZLAR "Kubbesini sert gögün, gezegenler delmisler, "Soguklar ögün ögün, Yeryüzüne gelmisler!..." Yakut Türklerinin Efsanesi Yildiz bilgisi, "Zaman" ve "Yön"ler için önemli idi: Yildizlar Türk kavimlerinde daima önemli bir rol oynamislardi. Eskiden beri dünyanin taninmis at yetistirenleri ve savasçilari olan Türkler, yildizlardan bir yandan günlük hayatlarinda istifade ederlerken, diger yandan da onlar için efsaneler düzmüs ve siirler yazmislardi. Iyi bir yildiz bilgisi, atçi ve harpçi bir kavim için, hayati bir önem tasirdi. Akinlar kervanlarin ve sürülerin yola çikisi, meraya gidis, yatis ve kalkis, hep yildizlara göre yapilirdi. Daha düne kadar Anadolu'daki durum da böyle idi. Bilhassa yaz aylarinda, safakla birlikte sehirdeki pazarda bulunmak isteyen birçok köylülerimizin, yola çikis saatlerini, Ülker yildizinin durumuna göre ayarladiklarini yakindan biliyoruz. Bu sebeple, Yildiz bilgisi, Türkler arasinda baslica iki bakimdan önemli sayilmisti. 1. Vakti ögrenme bakimindan, yildiz bilgisi çok faydali idi. Özellikle, yeni bir hayatin baslayacagi sabaha yakin saatlerde, bu konuda saglam bir bilgiye sahip olma, Türk toplumuna büyük faydalar sagliyordu. 2. Yildiz bilgisi ile yönleri ve yolu bulma, atli ve savasçi kavimler için, ihmal edilemez bir bilgi idi. Gerek vakti ve gerekse yolu bulmak için, iyi kullanilan böyle bilgiler, bir topluma birçok faydalar sagliyorlardi. Yine ayni bilgiler, o toplumun gözlerini ve dikkatlerini de göge çeviriyorlardi. Bu ilgi, toplumda bir yandan saglam ve sasmaz yildiz bilgisi meydana getirirken; diger yandan da gögün ve Tanrinin, bu degismez düzeni için, insanlarda hayranlik uyandirmaktan geri kalmiyordu. Eski Türk dini, gerçekçi bir "Gök dini" idi: Efsaneler, birer sembol ile ifade edilmis, his ve inanislarin, aynalarindan baska bir sey degildirler. Bizce "Önemli olan efsaneler degil; onlarin köklerinde yatan ve onlarin doguslarina sebep olan dinler ve diger inanislardir". Bu inançlari bilmeden, Türklerin gök ve yildizlar hakkinda söyledikleri efsanelerin sirlarini çözüp ve açiklamanin imkâni yoktur. Türklerin hayatinda en önemli rol oynayan sey, "Çadir" idi Bütün hayatlari burada geçer ve aile baglari da, bu yurt ile sembollesirdi. Onlar çadira girdikleri zaman, dünyalari da gökleri de hep kendi çadirlari olurdu. Babil metinlerinde bile, gök bir çoban çadirina benzetilirken, Orta Asyali nasil olurdu da, bu muhtesem gögü, çadirina ve yurduna benzetmezdi. Iste bizim bu konuda, hareket edecegimiz en önemli çikis noktamiz bu olacaktir. Gögün bir çadira nasil benzetildigi ve bu fikrin nasil gelistigini, "Kutup Yildizi" ile ilgili bölümümüzde inceleyecegiz. Orta Asya Türk kavimleri tarafindan umumiyetle "Gögün kapisi" kutup yildizinin bulundugu yer olarak kabul edilmistir. Bunun da, baska türlü bir düsünceye dayandigi anlasiliyordu. Eski geleneklerini birakmamis bazi, Orta Asya boylarinda, bunun az çok açiklamalarini da bulabiliyoruz. Birçok Türklere göre gökteki yildizlar, Gök çadirinin deliklerinden dünyamiza sizan isiklar idiler. Tabiî olarak bu, çok ilksel bir açiklamadir. Herhalde Göktürk çaginda böyle bir gelenek, itibarini çoktan kaybetmisti. Fakat Göktürk halklari arasinda bu inancin, bir halk inanisi olarak yasamadigini da iddia edemeyiz. Baslangiçtan beri söyledigimiz gibi, "Halk inanislari ile devlet dini, ayri gelisme yollari takip etmislerdi. Türklerde, Devlet dini de, ana prensipler bakimindan halk inanislarina dayanmakla beraber, daha gerçekçi ve içtimai bir yola girmis, ayrica dünyanin yüksek dinleri arasinda yer almistir". Halk ise daima mistisizme meyletmis ve günlük hastalik v.s. gibi isleri için de, dinlenen fevkalâde yardimlar ve çareler ummustu. Bunu söylemekle, Göktürk devletinde, halkin devlet dinine inanmadigini demek istemiyoruz. Din, bir imam konusu oldugu kadar, büyü v.s. gibi pratigi de olan bir yoldur. Samanlarin yaptigi bu pratik isler, devletin büyük din merasimlerinde herhalde büyük bir önem tasimiyordu. Bununla beraber devletin yüksek din anlayisini anlayabilmek için, yine halkin bu iptidaî geleneklerine bakmak icap etmektedir. "Mevsimlerin degisimi" de, yildizlara göre ögrenilebilirdi: "Gögün kapisi" olan kutup yildizi, hem kutsal ve hem de, bütün gezegenlerin basladigi bir "Demir kazik" idi. Uygurlar bu yildiza daha büyük bir saygi göstererek, ona "Altin kazuk" demislerdi. Kutup yildizi parlakligin bir sembolü idi. "Kutup yildizinin bulundugu yerden veya gök kubbesinde meydana getirdigi kapidan, Tanri insanlara sefaat eder ve Kamlar (Samanlar) da bu delikten Tanri ile ilgi kurarlardi. Bu kapi, insanlar dünyasi ile, gökteki ruhlar dünyasinin bir siniri idi". Bu sebeple bu yerin, diger yildizlarin deliklerine nazaran, ayri bir kutsalligi vardi. Orta Asya kavimlerine göre, "Hava degisimleri"nin de, bu yildizlarla büyük bir ilgisi vardi. Meselâ Yakut Türklerine göre, "Soguk havalar, diger gezegenlerin deliklerinden yeryüzüne inerlerdi. Bu bakimdan bilhassa Ülker yildizi büyük bir önem tasirdi. Gezegenlerin yükselip alçalmasi ile, soguk veya sicak havalarin gelecegi, çogu zamanda isabetli olarak söylenirdi". Anlasiliyor ki, "Yildiz bilgisi" ile "Efsane"nin de çok yakin ilgileri vardi. Meselâ Kuzey-Dogu Asya'da "Büyükayi burcunun kuyrugunun döndügü yöne göre, mevsim de degisirdi. Büyükayi burcunun kuyrugu, kuzeyde ise kis; batida ise, sonbahar; güneyde ise, yaz ve doguda ise, ilkbahar gelirdi". Bundan da anlasiliyor ki, Orta Asya kavimleri, bir yandan yildizlar hakkinda efsaneler düzerken, diger yandan da yildizlarin gezisleri ve yönleri hakkinda, az çok bilgiye sahip idiler. Eski Türklerde "Ülker" sözü, "Gezegen yildizi" karsiligi idi: Türkler baslangiçta bütün gezegenler için "Ülker" veya "Ülgel" deyimini kullaniyorlardi. Bu deyim sonradan, digerlerinden ayrila ayrila, en sonunda "Ülker" yildizi için bir ad olmustur. Yakut Türklerinin lehçesinde "Ürgel" sözü, bugün bile, "Gök deligi" anlamina kullanilmaktadir. Hatta söyle, güzel bir efsane de vardir: Bir zamanlar delikmis, nedense gök kubbesi, Dondurmus hiç dinmemis rüzgârin soguk sesi. Yakut adli Türklerde kahraman bir er varmis, Ne var diye göklerde, gezegenlere varmis. Kubbesini sert gögün, gezegenler delmisler, Soguklar ögün ögün, yeryüzüne gelmisler. Bu er çok kurt avlamis deriler hazirlamis, Otuz eldiven yapmis, ta göklere firlamis. Er Gökleri kapamis, sogugu yenmis, inmis. Sicak günler baslamis eski soguklar dinmis. Gökteki gezegenlerin deliklerinden soguk geliyormus. Bunun önüne geçmek için de, Yakutlarin efsanevî kahramani bu çareyi bulmus. Fakat 30 çift "Kurt bacagi derisinden eldiven" yaptirmasinin sebebi, pek anlasilamiyor. Kurt derisinin kök olarak degeri, bilinen bir seydir. Öyle anlasiliyor ki, dondurucu soguklar vardi ve buna tahammül edebilmek için de, böyle bir yol seçilmisti. Kürkleri daha kiymetli olan hayvanlar var iken, derisi niçin seçilmisti? Iste bu nokta ile Türk mitolojisine girilmis olunuyordu. Sicak ve soguk havalar, yildizlarin hareketine bagliydi: Gezegenlerin yükselip alçalmasi ve yahut da yavas veya Sür'atli yürür gibi görünmesi de, hava degisikliklerini gösteren bir belirti gibi kabul edilirdi. Gezegenlerin sür'atli gezinmeleri sicak havalarin, yavaslamalari da soguk havalarin gelecegine bir isaret idi. Yine Yakut Türklerine ait asagidaki efsane, yukaridaki inanislari tamamlar bir durumdur. Onlara göre havalar, baslangiçta çok daha soguk idi. fakat sonradan yavas yavas isinmaga baslamisti: Uzunmus bütün kislar, nedense bir zamanlar, Çok da kisaymis yazlar yaz görmemis insanlar. Bir agaç etrafinda, gezegenler dönermis, Dönüs yavasladikça, atesleri sönermis. Bir gün gelmis ki hepsi çok yavas dönüsmüsler, Olmuslar duran tepsi, hep birden sönmüsler. Gezegenler bir iple, bagliymis bu agaca, Bir Saman kiliciyla, dagitmis her bucaga. Yildizlar isinmislar, döndükçe çok sür'atli, Dünyayi isitmislar, olmuslar bir boz atli. Yukarida efsaneden de anlasiliyor ki, "Gezegenler baslangiçta gögün ana ve ilk yildizlari olarak kabul edilmislerdi". Öbür yildizlar ise artik, zamanla ortaya çikmislardi. Gezegenlerin, Kutup yildizi etrafinda dönmeleri: Bu konuyu gezegenlerle ilgili bölümümüzde birer, birer ele alacagiz. Türklerin "Demir kazik" veya "Altin kazik" dedikleri Kutup yildizi, diger bütün burçlarin eksenini teskil ediyordu. Artik diger burçlar, onun etrafinda dönüyorlardi. Kutup yildizina en yakin olan burç, Küçükayi burcu idi. "Türklere göre bu burç, Kutup yildizina takilan bir araba oku ile, araba çeken, iki at idiler. Bunlar bir eksen etrafinda, mütemadiyen gök yüzünde dönüp duruyorlardi. Ondan sonra gelen Büyükayi burcu da, 7 kurt veya 7 vahsi köpek idiler. Onlar da bu iki ati yemek için, gökte onlari kovalayip dönüyorlardi. Fakat Demir kazik, yani Kutup yildizina demir zincirlerle baglandiklari için, onlari tutamiyorlardi. Zaten zincirlerini koparip da, bu isi yapmis olsalardi, dünyanin sonu gelecekti". Kirgiz Türkleri bunu demekle, Gök ve Tanrinin büyük düzeninden söz açiyorlar ve kâinatin varligini veya yoklugunu bu düzenin devamina bagliyorlardi. | |
| | | Admin ***Admin***
Mesaj Sayısı : 77 Yaş : 30 Nerden : _GeBzE_ Lakap : SERkAN11 GÖNDERİM : Kayıt tarihi : 16/05/08
| Konu: Geri: Türk Mitolojisi || Genel || Paz Mayıs 18, 2008 10:53 am | |
| DÜNYANIN KUTUP YILDIZI EKSENINDE DÖNMESI "Gögü kötü ruh basmis, inmesin yere diye, "Tanri bir çadir asmis, koca bir direk ile!..." Yakut Türklerinin Efsanesi . Bütün gezegenler ve burçlar, Kutup yildizi etrafinda dönerlerken, dünya bir Kutup yildizinin ekseninde dönüyordu. Çünkü Dünya Kutup yildizina bir "Demir kazik", "Demir agaç" veyahut da bir "Demir dag" ile baglanmisti. Bu konulari Kutup yildizi ile ilgili bölümümüzde, yeniden ve daha derin olarak ele alacagiz. Bir gerçek varsa, "Orta Asya ve Sibirya mitolojisinin dünyanin döndügüne inandigidir". Obi Ugorlari bu dönüsü bir efsane ile de süslemislerdi. Prof. Rasony, bu konuda yazilmis Macarca bir makaleyi de, bize özetlemek lûtfunda bulundular. Bu mesele ile ilgili olarak söylenmis, bir Kuzey-Bati Sibirya efsanesi, kisaca söyledir: Tanri yeni bir dünya, yaratma özlüyormus, Yaratmis ama dünya, durmadan dönüyormus, Tanri'nin elçisi de, bir "Ana-Tanri" imis, Onun düsüncesi de, azicik ayri imis. Bu dönüs Tanri demis: "Birazcik yavaslasin!" Sonra kizinca demis, "Artik Tufan baslasin!" Sular dünyayi basmis ruhlar dünyadan kaçmis. Uçup gökte gezenler yer dönerken hep sasmis. Dünya tekerlek gibi, hiç durmadan dönermis, Sonra atesli sular, basinca az sönermis. . Yukarida ayri olarak verdigimiz bir Yakut efsanesinde yildizlarin yavas döndügü ve bunun için de havalarin soguk oldugu söyleniyordu. Havalarin isinmasi için, yildizlarin çabuk dönmesi de, yine bu efsaneye göre, bir sart gibi gösteriliyordu. Burada ise, baslangiçta dünyanin, çok çabuk döndügü ifade edilmektedir. Efsanede, bundan dolayi dünyanin sicak mi veya soguk mu oldugu pek söylenmiyor. Fakat bundan anladigimiz bir önemli nokta var ise, Dünya ve yildizlarin yavas veya sür'atli dönmelerinin, Orta Asya ve Sibirya mitolojisinde önemli bir motif oldugudur. | |
| | | | Türk Mitolojisi || Genel || | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |